23 Nisan 1920 tarihinde açılan TBMM ile kendi bağımsız yönetim şeklini elde etmiş olduk. Dünya devletleri arasında yaşanan ziyaretlerde en önemli unsur marş çalınmasıydı. Fakat 2. Mahmut döneminden sonra sıklaşan uluslararası temaslarda marş eksikliği hissedilirken bu boşluğu kapatmak adına padişahlar için Donizetti ve Guatelli gibi yabancılar tarafından bestelenen marşlar çalınırdı. Bu süreç Cumhuriyet dönemine kadar bu şekilde devam etti.

25 Ekim 1920 tarihinde Hakimiyet-i Milliye gazetesinde marş yazılmasına yönelik bir yarışma ilanı yayınlandı. Güfte ve bestesi için 500 er yüz liralık ödül konuldu. Mevcut şair ve okullara ayrıca bilgilendirme mektupları gönderildi. Yapılan başvurular neticesinde 700 den fazla eser yarışmaya dahil oldu. Fakat bir şair sonunda para ödülü olduğu için yarışmaya başvurmadı. O isim Mehmet Akif Ersoy’du. Gelen yüzlerce metni beğenmeyen Maarif Vekili Hamdullah Suphi Mehmet Akif’in bu yarışmaya katılması için tekrar mektup yazar ve ödül konusunun kendi rızası içinde bir şekilde halledebileceğini söyler.

Din Alimi Hasan Basri Çantay arkadaşı Mehmet Akif’le aralarında geçen bir sohbeti kağıda aktarır..

Mehmet Akif; “Niye düşünüyorsun, Basri?”

  • Mani olma, işim var!
  • Peki. Bir şey mi yazacaksın?
  • Evet.
  • Ben mani olacaksam kalkayım.
  • Hayır, hiç olmazsa ilhamından ruhuma bir şey sıçrar!
  • Anlamadım.
  • Şiir yazacağım da
  • Ne şiiri?
  • Ne şiiri olacak? İstiklâl şiiri! Artık onu yazmak bize düştü!
  • Gelen şiirler ne olmuş?
  • Beğenilmemiş.
  • Ya!
  • Üstat, bu marşı biz yazacağız!
  • Yazalım, amma şartları berbat!
  • Hayır, şartlar filan yok. Siz yazarsanız müsabaka (yarışma) şekli
    kalkacak.
  • Olmaz, kaldırılmaz, ilân edildi.
  • Canım, vekâlet (Bakanlık) buna bir şekil bulacak. Sizin marşınız yine
    resmen Meclis’te kabul edilecek, güneş varken yıldızı kim arar.
  • Peki bir de ikramiye vardı?
  • Tabii alacaksınız!
  • Vallahi almam!
  • Yahu lâtife ediyorum, onu da bir hayır müessesesine (kurumuna)
    veririz. Siz bunları düşünmeyin.
  • Vekâlet kabul edecek mi ya?
  • Ben Hamdullah Suphi Bey’le konuştum. Mutabık kaldık. (anlaştık)
    Hatta sizin namınıza söz bile verdim!
  • Söz mü verdiniz, söz mü verdiniz?
  • Evet!
  • Peki ne yapacağız?
  • Yazacağız!
    Tekrar tekrar “Söz verdin mi?” diye sorduktan ve benden kati cevapları
    aldıktan sonra elimdeki kâğıda sarıldı, kalemini eline aldı…
    Âkif iki gün tam bir istiğrak (kendinden geçme) hâlindeydi. Evde,
    sokakta, camide, Meclis’te, uyurken, yürürken, yemek yerken hep İstiklâl
    Marşı’nı yazmakla meşgul oldu.

Bir gece Mehmet Akif aniden uyanır ve o an kağıt bulamadığı için duvara kurşun kalemle şu dizeleri yazar..

“Ben ezelden beri hür yaşadım hür yaşarım, hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım”

Vekil Hamdullah Suphi 12 Mart Tarihinde Mehmet Akif Ersoy’un eserini kürsüden okur. Bütün meclis eseri ayakta alkışlar. Fakat yine de seçilen yedi eserin meclis ya da oluşturulacak komisyon tarafından belirlenmesi konuşulur. Fakat meclis kararıyla İstiklal Marşı olarak Mehmet Akif’in eseri seçilir. O sıralar Burdur milletvekili olan Mehmet Akif Ersoy sırtında giyecek bir paltosu olmamasına rağmen 500 liralık ödülü kimsesiz kadın ve çocukların iş ve sanat çalışmalarına katan “Darulmesai” kurumuna bağışlar.

Kendi yazmış olduğu “Safahat” kitabına İstiklal Marşını koymayan Mehmet Akif bu durumu şu sözleriyle cevap verir;

“Onu millete hediye
ettim. Artık o milletindir. Benimle alakası kesilmiştir. Zaten o milletin eseri, milletin malıdır. Ben yalnız gördüğümü yazdım”

Open chat
Haber Ödemiş Hattına Hoşgeldiniz.. Lütfen iletinizi yazınız !