Bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta iki önemli haber basına yansıdı..
İlk olarak 11 yaşındaki Mustafa kardeşimizi artık unuttuğumuz Kuduz vakasından toprağa verdik. Diğeri ise iki barınak görevlisinin elinde küreklerle köpeklere vurma sahnesiydi. İki vaka da dehşet verici..
Kısa aralıklarla bu iki haberle çalkalandı toplumumuz. Adeta kalbim yandı, içim parçalandı fakat kuduzdan vefat eden Mustafa, katledilen hayvanlar kadar yer ve destek bulamadı medyada… İnsanın bu çarpıtılmış medya salvolarıyla, dijital kampanyalarla, algı operasyonlarıyla baş edebilmesi, aklını kaybetmeden sağ salim kalabilmesi neredeyse imkansız gibi! Bir köpeğin kürekle dövülerek öldürülmesi sahnesi, nasıl ki; berbat ve şeytani bir durumsa, bir çocuğun hezeyanlar ve acılar içinde kıvranarak kuduzdan vefat etmesi, onunla kıyaslanmayacak çapta, büyük bir acı ve toplumsal bir vebaldir.
Sahipsiz köpeklerle ilgili tabii ki sorumluluklarımız var, ivedilikle tamamlanması gereken eksiklikler var elbette! Niçin alınması gereken tedbirler konuşulmuyor da, vahşi şekilde köpek itlaf eden adamlar üzerinden devam ediyor bu tartışma?
Avrupa’da sokaklarda bir tane başıboş köpek ya da kedi yokken, bizde gün geçmiyor ki, köpek sürülerinin saldırdığı, yaraladığı veya öldürdüğü insanlarla ilgili haberleri işitmeyelim… Bir yandan kısırlaştırılma, bir yandan bakım ve denetim, bir hıfzıssıhha politikası eşliğinde mahalli idarelerce ve bakanlıklara bağlı müdürlüklerin koordinasyonuyla, yürütülmeli değil mi? Köpeklere, kedilere “can’ diyerek, onlarla çektirdiğimiz bir fotoğrafı sosyal medyada paylaşınca, her şey bitiyor zannediyor birileri. Oysa ne kuduz, ne de kürek vakalarına çözümdür bu yapış yapış şovmenlik…
Ama hayır, biz bunu konuşamıyoruz. Takım tutar gibi, ya köpeklerden, ya çocuklardan yana olmak zorundaymışız havasında, sisli, puslu bir ikileme hapsediliyoruz
Başıboş köpeklerin saldırıp ağır yaraladığı hatta öldürdüğü çocuklar, yetişkin insanlar ortadayken, bu sorun sanki hiç yokmuşçasına, hayvan haklarından bahseden sekter bir dil hakim sosyal medyaya. Sokaklara, meydanlara köpek maması dağıtarak her sorunu çözeceğine inanan, güya çevre dostu ama her nasılsa insandan hazzetmeyen, örgütlü gruplar var…
Sahipsiz ve kontrolsüz köpeklerin saldırarak öldürdüğü çocuklar kadar, sahipli ve güya kontrollü köpeklerin, sahiplerinin gözetiminde işlediği saldırılar da var..
Bu nasıl bir sevgisizlik? Bu nasıl bir bencillik? Oysa hayvanları sevmek, hayvanlarla dost olmak, büyük bir empati, merhamet gücü bağışlamalıydı bize? Hem hayvan dostuyum, ben çevreciyim diyeceksiniz, hem hayvan haklarından bahsedeceksiniz, hem de paradoksal biçimde saldırganlığa davetiye çıkartacaksınız, nasıl bir saçmalığın şekli bu?
Bunun bilinçli olarak yapıldığını, yapılandırıldığını düşünüyorum. Toplumsal bir fay hattı olarak, yeni bir kırılmayı, düşmanlaşmayı, sağırlaşmayı, körleşmeyi, kamplaşmayı kurgulayabilmek adına, şirret bir dil üzerinden inşa edilecek yeni arenalardır bunlar… Maksat toplumu birbirine düşürerek, birbiriyle düşmanlaştırmaktır..
Allah’ın emaneti ve hediyesi olan hayvanlara merhamet etmek, dünyayı onlarla birlikte paylaşarak yaşayabilmek elbette güzel ahlak örneği ve lütfudur. Peki, hayvan haklarını, çocuk haklarıyla karşıt şekilde ortaya atan dilin amacı nedir? Bizleri; ya onlardansın, ya da bizdensin diyerek iki ayrı çatışma grubunda birbirimizle kavga ettirenler kimlerdir? Biraz serinkanlılıkla bakabilmek mümkün mü bu duruma?